Yâsîn Sûresi  

"Kuran'ın kalbi" olarak nitelenen Yâsîn Sûresi aşağıda iki sütun halinde verilmiştir. Arapça Kuran metninde ya da Türkçe (yaklaşık) çevirisinde tıklanan bir kelime bütün sûre içinde, her iki sütunda işaretlenir. Tıklanan kelimenin köküyle ilgili bütün kelimelerin gösterilmesi, anlamı kavramaya yardımcı olur.

6 sayfa ve 83 ayetten oluşan bu surede şu konular var:

  
Yasin

Telefon yan tutulursa daha kolay okunur


1-7 Yâ Sîn * Hikmetli Kurân’a (yemin olsun) ki * Şüphesiz ki sen, elçilerdensin, * doğru yol üzerindesin. * Güçlü ve Merhametli (Allah) tarafından indirildi, * ataları uyarılmamış, gafil bir toplumu uyarman için. * Şüphesiz ki onların çoğuna (azap) sözü gerçekleşmiştir, iman etmezler. يسٓ * وَٱلْقُرْءَانِ ٱلْحَكِيمِ * إِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ * عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ * تَنزِيلَ ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ * لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّآ أُنذِرَ ءَابَآؤُهُمْ فَهُمْ غَٰفِلُونَ * لَقَدْ حَقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَىٰٓ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
8-12 Şüphesiz ki biz onların boyunlarına, çenelerine kadar dayanacak halkalar yaptık; başları yukarı kalkıktır. * Önlerinde bir set ve arkalarında bir set yaptık ve onları çepeçevre kuşattık; (gerçeği) görmezler. * Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, iman etmezler. * Sen ancak zikre uyan ve gayb ile Rahmân’a saygı duyanı uyarabilirsin. İşte böylesini bir bağışlama ve değerli bir ödülle müjdele! * Şüphesiz ki ölüleri ancak biz dirilteceğiz. Onların yaptıklarını ve (geriye bıraktıkları) eserlerini yazıyoruz. Biz her şeyi apaçık bir imam’da (amel defterinde) saymışızdır. إِنَّا جَعَلْنَا فِىٓ أَعْنَٰقِهِمْ أَغْلَٰلًا فَهِىَ إِلَى ٱلْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ * وَجَعَلْنَا مِنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَٰهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ * وَسَوَآءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ * إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ ٱتَّبَعَ ٱلذِّكْرَ وَخَشِىَ ٱلرَّحْمَٰنَ بِٱلْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ * إِنَّا نَحْنُ نُحْىِ ٱلْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا۟ وَءَاثَٰرَهُمْ وَكُلَّ شَىْءٍ أَحْصَيْنَٰهُ فِىٓ إِمَامٍ مُّبِينٍ
13-19 Onlara (müşriklere) şehir halkını örnek ver: Hani onlara elçiler gelmişti. * Hani kendilerine iki (elçi) gönderdiğimizde onları yalanlamışlardı. (İki elçiyi) üçüncü ile desteklemiştik ve “Biz size gönderilmiş elçileriz.” dediler. * (Halk) “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân bir şey indirmemiştir; siz sadece yalan söylüyorsunuz!” dediler. * (Elçiler) “Rabbimiz biliyor ki doğrusu biz size gönderilmiş elçileriz. * Apaçık tebliğden başka üzerimize düşen yoktur.” dediler. * (Halk) “Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Vazgeçmezseniz, şüphesiz ki sizi kovacağız; bizden size elem verici bir azap dokunacak!” dediler. * (Elçiler) “Uğursuzluğunuz sizden (kaynaklanıyor). (Gerçekler size) hatırlatıldığı için mi? Aslında siz aşırıya kaçan bir toplumsunuz.” dediler. وَٱضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا أَصْحَٰبَ ٱلْقَرْيَةِ إِذْ جَآءَهَا ٱلْمُرْسَلُونَ * إِذْ أَرْسَلْنَآ إِلَيْهِمُ ٱثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوٓا۟ إِنَّآ إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ * قَالُوا۟ مَآ أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَآ أَنزَلَ ٱلرَّحْمَٰنُ مِن شَىْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ * قَالُوا۟ رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّآ إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ * وَمَا عَلَيْنَآ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ * قَالُوٓا۟ إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا۟ لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ * قَالُوا۟ طَٰٓئِرُكُم مَّعَكُمْ أَئِن ذُكِّرْتُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
20-27 Şehrin öte ucundan bir adam koşarak geldi ve (şunları) söyledi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun! * Sizden hiçbir ücret istemeyen, kendileri de doğru yol üzerinde olan (bu elçilere) uyun! * Ben ne diye beni yoktan Yaratana ibadet etmeyecekmişim ki! Hepiniz yalnızca O’na döndürüleceksiniz. * O’nun peşi sıra ilahlar edinir miyim hiç! Rahmân bana bir zarar vermek dilerse, onların (ilahların) şefaati bana hiçbir şey sağlayamaz ve beni kurtaramaz. * O zaman apaçık bir sapkınlıkta olurum. * Şüphesiz ki ben Rabbinize iman etttim; siz de beni dinleyin!” * Ona “Cennete gir!” dendi. * “Ah! Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi. وَجَآءَ مِنْ أَقْصَا ٱلْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱتَّبِعُوا۟ ٱلْمُرْسَلِينَ * ٱتَّبِعُوا۟ مَن لَّا يَسْـَٔلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ * وَمَا لِىَ لَآ أَعْبُدُ ٱلَّذِى فَطَرَنِى وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ * ءَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً إِن يُرِدْنِ ٱلرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَّا تُغْنِ عَنِّى شَفَٰعَتُهُمْ شَيْـًٔا وَلَا يُنقِذُونِ * إِنِّىٓ إِذًا لَّفِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ * إِنِّىٓ ءَامَنتُ بِرَبِّكُمْ فَٱسْمَعُونِ * قِيلَ ٱدْخُلِ ٱلْجَنَّةَ قَالَ يَٰلَيْتَ قَوْمِى يَعْلَمُونَ * بِمَا غَفَرَ لِى رَبِّى وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُكْرَمِينَ
28-32 Onun ardından, kavmini (helak etmek için) üzerlerine gökten bir ordu indirmedik; (daha önce de) indiriciler değildik. * (Bekledikleri) bir tek sesten ibarettir; birden yere serilmişler. * Kendilerine gelen her elçi ile mutlaka alay etmiş olan kullara yazıklar olsun! * Onlar (müşrikler), kendilerinden önce nice toplumları helak ettiğimizi, onların (eskilerin), diğerlerine (yaşayanlara) tekrar dönmediklerini hiç görmezler mi? * Elbette onların hepsi, tamamı huzurumuzda hazır kılınmışlardır. وَمَآ أَنزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِۦ مِنۢ بَعْدِهِۦ مِن جُندٍ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ * إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَٰمِدُونَ * يَٰحَسْرَةً عَلَى ٱلْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ * أَلَمْ يَرَوْا۟ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ ٱلْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ * وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
33-36 Ölü toprak onlar için bir delildir. Onu canlandırdık ve ondan ürünler çıkarttık; o (ürünler)den yiyorlar. * Yeryüzünde hurma ve üzüm bahçeleri yarattık; oralarda birçok (su) kaynağı fışkırttık. * Ellerinin yaptığı/yapmadığı ürünlerinden yesinler diye, (hâlâ) şükretmiyorlar mı? * Yerin yetiştirdiklerinden, (insanların) kendilerinden ve bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri Yaratan (ne) Yücedir! وَءَايَةٌ لَّهُمُ ٱلْأَرْضُ ٱلْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَٰهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ * وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّٰتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَٰبٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ ٱلْعُيُونِ * لِيَأْكُلُوا۟ مِن ثَمَرِهِۦ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ أَفَلَا يَشْكُرُونَ * سُبْحَٰنَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْأَزْوَٰجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنۢبِتُ ٱلْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
37-40 Gece de onlar için bir delildir. Ondan (geceden) gündüzü sıyırıp çekeriz; birden (insanlar) karanlıkta kalırlar. * Güneş, kendisi için belirlenmiş yere akar. İşte bu, Güçlü ve Bilen (Allah)’ın ölçüsüdür. * Aya da eski bir hurma dalı gibi oluncaya kadar birtakım evreler belirledik. * Güneşin aya yetişmesi yakışmaz; gece de gündüzü geçemez. Hepsi bir yörüngede yüzer. وَءَايَةٌ لَّهُمُ ٱلَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ ٱلنَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ * وَٱلشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ ٱلْعَزِيزِ ٱلْعَلِيمِ * وَٱلْقَمَرَ قَدَّرْنَٰهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَٱلْعُرْجُونِ ٱلْقَدِيمِ * لَا ٱلشَّمْسُ يَنۢبَغِى لَهَآ أَن تُدْرِكَ ٱلْقَمَرَ وَلَا ٱلَّيْلُ سَابِقُ ٱلنَّهَارِ وَكُلٌّ فِى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
41-46 Nesillerini dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir. * Kendileri için bunun gibi binecekleri başka şeyler de yarattık. * Dilersek onları boğabiliriz. Artık yardım isteyemezler, kurtarılamazlar. * Katımızdan bir merhamet ve onları belirli bir süreye kadar yaşatma hariç. * Onlara “Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korunun ki merhamete uğratılasınız” dendiğinde * ve kendilerine Rablerinin ayetlerinden bir ayet geldiğinde, mutlaka yüz çevirenler oldular. وَءَايَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ * وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِۦ مَا يَرْكَبُونَ * وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ * إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَٰعًا إِلَىٰ حِينٍ * وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱتَّقُوا۟ مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ * وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ ءَايَةٍ مِّنْ ءَايَٰتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا۟ عَنْهَا مُعْرِضِينَ
47-50 Onlara “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden infak edindendiğinde, kâfir olanlar iman edenlereAllah’ın, dilemesi hâlinde doyuracağı kişileri biz mi doyuracakmışız! Siz sadece apaçık bir sapkınlık içindesiniz!” dediler. * “Doğru sözlü iseniz o vaat (Son Saat) ne zamanmış!” derler. * Birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak bir tek sesten başka bir şey beklemiyorlar. * O durumda ne bir vasiyete güçleri yeter, ne de ailelerine dönebilirler. وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا۟ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَآءُ ٱللَّهُ أَطْعَمَهُۥٓ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ * وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ * مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ * فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَآ إِلَىٰٓ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ
51-54 Sûr’a üflendiğinde, birden yerlerinden (kalkarak) Rablerine koşarlar. * “Ah, eyvah! Bizi yatağımızdan kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın vadettiği (gün); (demek ki) elçiler gerçeği söylemiş!” derler. * (Olay) bir tek sesten ibarettir. Birden tamamı huzurumuzda hazır durur. * Bugün, kimse haksızlığa uğratılmaz ve size de yapmakta olduğunuzdan başka karşılık verilmez. وَنُفِخَ فِى ٱلصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ ٱلْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ * قَالُوا۟ يَٰوَيْلَنَا مَنۢ بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَٰذَا مَا وَعَدَ ٱلرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ ٱلْمُرْسَلُونَ * إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ * فَٱلْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
55-58 Bugün cennet halkı meşguliyetler içinde eğlenirler. * Onlar ve eşleri, tahtların üzerinde gölgelerde (olacaklar)dır. * Onlar için orada, (her çeşit) meyve ve her istedikleri vardır. * (Bir de) Merhametli Rab’denselamsözü. إِنَّ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ ٱلْيَوْمَ فِى شُغُلٍ فَٰكِهُونَ * هُمْ وَأَزْوَٰجُهُمْ فِى ظِلَٰلٍ عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ مُتَّكِـُٔونَ * لَهُمْ فِيهَا فَٰكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ * سَلَٰمٌ قَوْلًا مِّن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
59-64 Ey suçlular, bugün (kenara çekilip) ayrılın! * Ey Âdem oğulları! “Şeytana kulluk etmeyin; şüphesiz ki o, sizin için apaçık bir düşmandır, * Bana kulluk edin; doğru yol budur” (diye) sizinle anlaşmadım mı? * (Şeytan) sizden pek çok nesli saptırdı; akıl etmediniz mi? * İşte, size vaad edilen cehennem, * İnkar etmenizin karşılığı olarak bugün oraya girin! وَٱمْتَٰزُوا۟ ٱلْيَوْمَ أَيُّهَا ٱلْمُجْرِمُونَ * أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَٰبَنِىٓ ءَادَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا۟ ٱلشَّيْطَٰنَ إِنَّهُۥ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ * وَأَنِ ٱعْبُدُونِى هَٰذَا صِرَٰطٌ مُّسْتَقِيمٌ * وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا۟ تَعْقِلُونَ * هَٰذِهِۦ جَهَنَّمُ ٱلَّتِى كُنتُمْ تُوعَدُونَ * ٱصْلَوْهَا ٱلْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ
65-70 Bugün onların ağızlarını mühürleyeceğiz; kazanmış oldukları hakkında elleri bize konuşacak ve ayakları şahitlik edecektir. * Dileseydik gözlerini silerdik de yolu (bulmaya) koşuşurlardı; nasıl görebilirler ki! * Dileseydik, onları bulundukları yere çakardık, ne ileri gitmeye güçleri yeter, ne de geri dönebilirler! * (Uzun) ömür verdiğimizi yaratılışta tersine çeviririz. Akıl etmiyorlar mı? * Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona gerekmez de. O sadece (gerçeğin) hatırlatması ve apaçık bir Kurân’dır. * Sağ olanları uyarsın ve kâfirlere (azap) sözü gerçekleşsin diye. ٱلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰٓ أَفْوَٰهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَآ أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ * وَلَوْ نَشَآءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰٓ أَعْيُنِهِمْ فَٱسْتَبَقُوا۟ ٱلصِّرَٰطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ * وَلَوْ نَشَآءُ لَمَسَخْنَٰهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا ٱسْتَطَٰعُوا۟ مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ * وَمَن نُّعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِى ٱلْخَلْقِ أَفَلَا يَعْقِلُونَ * وَمَا عَلَّمْنَٰهُ ٱلشِّعْرَ وَمَا يَنۢبَغِى لَهُۥٓ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْءَانٌ مُّبِينٌ * لِّيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ
71-75 Ellerimizin (kudretimizin) yaptığı (işlerden olarak) kendileri için hayvanları yaratmamızı ve onlara sahip olmalarını görmezler mi! * Onları kendilerinin hizmetine sunduk; bir kısmından binekleri vardır, bir kısmından yiyorlar. * Onlarda (insanlar için) yararlar ve içecekler vardır, (hâlâ) şükretmiyorlar mı? * Kendilerine yardım edileceğini umarak Allah’ın peşi sıra ilahlar edindiler. * Yardıma güçleri yetmez; (ancak) birbirlerinin hazırlanmış askerleridir. أَوَلَمْ يَرَوْا۟ أَنَّا خَلَقْنَا لَهُم مِّمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَآ أَنْعَٰمًا فَهُمْ لَهَا مَٰلِكُونَ * وَذَلَّلْنَٰهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ * وَلَهُمْ فِيهَا مَنَٰفِعُ وَمَشَارِبُ أَفَلَا يَشْكُرُونَ * وَٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةً لَّعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ * لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ
76-80 Sözleri seni üzmesin! Gizlediklerini de açıkladıklarını da biliyoruz. * O (inkârcı) insan, kendisini nutfeden yarattığımızı görmez mi? Birden o apaçık bir tartışmacı olmuş. * Kendi yaratılışını unutarak bize örnek vermeye kalkışmış ve “Çürümüş kemikleri kim diriltecek!” demişti. * De ki: “Onları ilk kez inşa eden diriltecektir. O, her türlü yaratmayı çok iyi Bilendir.” * Yeşil ağaçtan sizin için ateş yapan da O’dur. İşte o (ağaç)tan yakıyorsunuz. فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ * أَوَلَمْ يَرَ ٱلْإِنسَٰنُ أَنَّا خَلَقْنَٰهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ * وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِىَ خَلْقَهُۥ قَالَ مَن يُحْىِ ٱلْعِظَٰمَ وَهِىَ رَمِيمٌ * قُلْ يُحْيِيهَا ٱلَّذِىٓ أَنشَأَهَآ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ * ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلشَّجَرِ ٱلْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَآ أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ
81-83 Gökleri ve yeri Yaratan, (insanların) benzerlerini yaratmaya gücü yeten değil midir? Elbette! O, (her türlü) Yaratan ve (çok iyi) Bilendir. * Bir şeyi dilediği zaman O’nun buyruğu (sadece) ona “Ol!” demektir ve olur. * Her şeyin egemenliği yalnızca kendi elinde olan, (ne) Yücedir! (Hepiniz) O’na döndürüleceksiniz. أَوَلَيْسَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ بِقَٰدِرٍ عَلَىٰٓ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَىٰ وَهُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ * إِنَّمَآ أَمْرُهُۥٓ إِذَآ أَرَادَ شَيْـًٔا أَن يَقُولَ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ * فَسُبْحَٰنَ ٱلَّذِى بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Son söz

Yâsîn Sûresinin haftada hiç olmazsa bir kere düşünerek okunmasını, en azından bazı kısımlarının ezberlenmesini tavsiye ediyoruz. Bu sayfa, anlamayı ve ezberlemeyi kolaylaştırmak için yapıldı.

Yasin

Referanslar

TDV İslâm Ansiklopedisi
https://islamansiklopedisi.org.tr/yasin-suresi

Ona "ol" der ve olur
https://okuyun.github.io/Kitap/rama/older

Yâsîn'de "mubîn"
https://korunmuskitap.blogspot.com/2005/06/ysnde-mubn.html

Çeviri için kullanılan web sitesi
https://kuranmeali.com/Sayfalar.php?sayfa=439


Dersler