Kur’an’da “adl” ve “âdil” sözcükleri Allah için kullanılmıyor. Taradığım kadarıyla hadislerde de “Âllah adl” ya da “Allah âdil” şeklinde bir kullanım şekli de geçmiyor. Buna mukabil el-Esmâu’l-hüsnâ arasında “el-adl” var. Ama buna karşılık insanlara “adaletli” olmaları emrediliyor. Kin ve öfke dolu olunan insanlara karşı bile adaletli olunması emrediliyor ve adaletin takva için en uygun davranış biçimi olduğu vurgulanıyor. [Mâide 5/8] En cami (kapsayıcı anlam yüklü) ayetlerimizden biri, her Cuma hutbesinin en sonunda okunan en-Nahl 16/90 ayetidir:
innallahe yemuru
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Adalet, her şeye hakkını vermek demektir. Allah’ı tazim, tahmîd, tesbih, tehlil, tekbir ve tevhid… bilumum saygı ve tapınma anlamı içeren davranışlar sadece O’nun uluhiyet ve rububiyet hakkıdır. Bunu O’na özgülemek yerine yedek tanrılar (putlar) edinip, onları da tazime paydaş görmek, ancak Allah’a nispet edilmesi söz konusu saygıyı bu uyduruk şeylere de nispet etmek şirk koşmaktır ve şirk en büyük zulüm sayılmaktadır. [Lokman 31/13] Onluk yapana on, beşlik yapana beş vermek adalettir. Emek ücret dengesi adalettir. Bir kötülüğe dengi bir ceza vermek adalettir. Sizin yüzünüze bir tokat akşeden kişi, sizin de onun yüzüne bir tokat akşetmenizi hak etmiştir ve sizin de onun hakkını vermeniz (tabii doğrudan ihkak-ı hak şeklinde değil, adalet mekanizmalarını devreye sokarak) adalettir. Yüce Allah adaleti emrediyor. Demek adalet iyi bir şey. Fakat Allah hemen bir şeyi daha emrediyor: O da “İhsân”. İhsân, güzellik kökünden türetilmiş if'âl babında bir masdardır. Ahsene’nin bab özelliği olarak iki anlamı var: Biri geçişlilik katkısı ile kişideki güzelliği başkasına geçirmek yani “başkalarına güzellik ve iyilik yapmak” demektir. Nitekim yukarıdaki Diyanet’e ait mealde de böyle çevrilmiştir. Fakat ihsân’ın bir diğer manası daha vardır ki o da kişinin “güzelliğe, iyiliğe kesmesi” demektir. Buna göre Muhsin demek kişinin kendi güzel, fikri güzel, fiili güzel, davranışları güzel demek olur. Bu mana, elbette birinci manayı da içinde taşır. Çünkü güzel insan, güzel işler yapar. İhsan, hadiste de kulluğumuzu hep Allah’ı görüyormuş gibi yapmamız anlamında terimleştirilmiştir. Allah güzeldir. O’nun güzelliği bizi bürümüştür ve biz bunun farkındalığına ulaşmışızdır. O’nun hep huzurunda olmanın bilinci ile ne yapmışsak hep güzel yapmışızdır; imanımızda, ibadetlerimizde ihlastan, işlerimizde kaliteden ödün vermemişizdir. Ne âlâ! İhsan sonucunda kişi, adalet makamının bir üst katına çıkar. Bunun sonucu olarak kendisine bir kötülük edene dengi bir ceza vermesi adalet gereği iken, o affeder, bağışlar. Mesela kısasa kısas adalettir. Ama bağışlamak ihsândır; ancak muhsinlerin yapabileceği bir davranıştır. Birisine borç vermiştir. Vadesi gelmiştir. Ama adam ödememiştir. Kişinin borcunu ödemeyen o kimseyi mahkemeye vermesi ve cebrî icra yoluyla hakkını alması adalettir. Kimse ona haksızlık yaptı diyemez. Ama o kimsenin “fe nazıratun ilâ meysere” fahvâsınca o kişiye mühlet vermesi, ilave süre tanıması, vadeyi uzatması ihsan mertebesiyle alakalı bir davranıştır. Hele borcun kısmen ye da tamamen bağışlanması ihsan üstü ihsan demektir. Allah’ın sevdiği “muhsinler” de işte bunlardır. Bizi de onlardan kılması duasıyla! 25.07.2013 GARİBCE

Dersler  —  Yazının aslına link